28 Ocak 2014 Salı

Onların Bedenleri, Bizim Benliklerimiz: Türcülük ve Cinsiyet Ayrımcılığının Ötesine Geçmek - Pattrice Jones

İnsanlar onyıllardır süren vejetaryen aktivizme rağmen neden daha çok et yiyor? Neden bu kadar çok sayıda erkek eşlerini ve kız arkadaşlarını senelerdir süren feminist aktivizme rağmen dövmeye devam ediyor? Neden bir çok anne baba çocukları eşcinsel ya da vejetaryen olduğunu açıkladığında kendilerine hakaret edildiğini hissediyor? Bir erkeğin eşi olmayı seçen bunca kadın neden bedenlerine ne zaman girileceği ya da girilip girilmeyeceği konusundaki yasal haklarından vazgeçmeyi kabul ediyor aynı anda? Neden insanlar et yemeyi seçiyor?


İster inanın ister inanmayın, bu soruların hepsinin cevabı aynı. Ne yazık ki; bunu anlatacak bir sözcük yok elimizde.


Sorunu anlatan bir sözcük yok, ama karşımıza çıktığında onu tanıyoruz. Bizi ve gezegeni helak eden bütün toplumsal ve çevresel bozuklukların altında yatan fay hattı bu. Bütün bunları kutsal kitaplarda ya da Cumhuriyetçi Parti platformunda duymak, okumak mümkün: İnsanların (erkeklerin) dünyayı, hayvanları, kendi ailelerini ve diğer inançlara sahip insanları  kendilerine boyun eğdirmesi, onların hem haklarıdır hem de görevleri.


Biz tür ayrımcılığı ve cinsiyet ayrımcılığını iç içe geçmiş ama ayrı sorunlar olarak görmeye meyilliyiz. Aslında istismarın sadece farklı açıları bunlar. Kadınlar ve hayvanlar, topraklar ve  çocuklar, bunların her biri tarihsel olarak erkeklerin mülkü olarak görülmüştür, bu erkekler daha çok iktidar ve daha fazla mülkiyet sahibi olmak için diğer erkeklerle rekabet etmiştir. Ataerkillik; yani, politik ve aile hayatının erkekler tarafından  kontrolü ve pastoralizm , yani bir hayat tarzı olarak hayvancılık, tarih sahnesine beraber çıkmıştır, birbirinden ayrı görülemez; çünkü aynı ideolojiler ve pratikler tarafından hem meşrulaştırılmış hem de devam ettirilmişlerdir. Bu şekilde davranmak ve düşünmenin gerçekliği Guantanamo Körfezi’ndeki tutukevlerinden Chesapeake Körfezi’ndeki bölgelere dek her yerde kendini ortaya koyuyor.


Sorunun tam merkezinde yabancılaşma, ayrılma ve bağların kopması yatıyor. Yabancılaşma, sorunun hem sebebi hem sonucu. Dünyadan, öteki hayvanlardan, birbirimizden ve kendimizden kopmuş durumdayız. Bu kopukluklar dünyaya, öteki hayvanlara, birbirimize ve kendimize korkunç şeyler yapmamıza izin veriyor. Bu korkunç şeyleri yapmak yabancılaşmamızı çoğaltıyor. Suistimal ve ayrılık çemberi sürüp gidiyor.


Süreç içerisinde bedenlerimizden iki şekilde  koparılıyoruz. Öncelikle; çoğumuz bedenlerimizi , özlerimizi aşılması gereken kirli nesneler olarak görüyoruz. Kendi bedenlerimizi kendimiz dışında bir şey olarak görmeye başlıyoruz. Bu kopukluktan vücudumuzun beden parçalarından oluşmuş bir koleksiyon olduğu şeklindeki alt bölünmeye doğru yol alıyoruz. Kendimizi bu tür kopuk ve parça parça bir tarzda tecrübe ettiğimiz sürece erkeklerin kadınları pornografideki vücut parçalarına indirgemesi ya da hayvanların  her gün vücut parçalarına dönüştürülmesinin böylesine doğal karşılanmasına neden şaşırıyoruz ki?


Kimin Bedeni? Kimin Benliği?


Bedenler bir kez kontrol edilecek nesneler olarak görülmeye başlanınca o zaman şu soru önem kazanıyor: onları kim kontrol edecek? Bir çok ABD eyaletinde ve bir çok ülkede erkek eşler eşlerine tecavüz ettiği için ceza almayabiliyor. Erkeğin eşinin rızası olarak ya da olmadan onunla seks yapma “hakkı” ancak bedenlerin benlik değil de bir nesne olarak görüldüğü bir dünya görüşü bağlamında makul olabilir. Bir kez kız evlat babası tarafından satıldığı ya da “verildiği” zaman onun kendi bedeninin kontrol etme hakkı da artık kocaya geçmiş olur.


“Sosyal inşa”, insanların kolektif olarak cinsiyet ya da tür gibi kategoriler yaratıp o kategorileri doğal olarak algılamaya başladığı süreci tanımlamak için sosyologların kullandığı bir terimdir. Hayvanların bir nesne olduğu ve bu nedenle onların bedenlerini almadan önce rızalarının alınmasına gerek olmadığı görüşü geçmişi bütün kız evlatların babalarının mülkü olduğu dönemlere dek uzanan bir sosyal inşadır. Kız evlatlar ve süt sığırları hakkındaki görüşlerimiz her ikisinin de kocaların/erkeklerin mülkü olduğu dönemlerde evrildiği için kadın insanlara ve evcil hayvanlara atfettiğimiz özellikler hem birbirine işaret eder hem de birbirini güçlendirir.


Bunu anladıktan sonra artık  kızları vejetaryenliği seçince neden bir çok babanın öfkelendiğini anlamaya başlayabiliriz. Yiyecek satın almaya, yemek planlamaya ya da yemek pişirmeye hiç önem vermeyen erkekler kızları et yemekten vazgeçince  birdenbire  beslenme uzmanı kesiliyor.  Onlar her ne kadar beslenme konusundan dolayı endişe ettiklerini söyleseler de, yemek masasındaki sohbetlerin kızgın babaların kızlarının sağlığından başka bir sebep yüzünden öfkelendiğini görebiliriz.


Anlaşılan o ki pek dile getirilmeyen ve derinlerde bir yerlerde hayvanların ve kadınların baskı altına alınması arasındaki bağlantıdan kaynaklı bir durum bu. Et yemekten vazgeçen kız bir yandan da , bir dereceye kadar ataerkil otoriteye olan sadakatinden de vazgeçmiş oluyor. Ve bir şekilde hem kız hem de babası bunu biliyor. Anne ise biraz daha muğlak, bir kadın olarak kızına destek verse de, bir eş olarak da kocasının yanında duruyor. Tartışmalar senelerce devam edip, yemeklerin tadını kaçırabilir; çünkü sorunun gerçek kökleri asla gün ışığına  çıkarılmıyor.  Bu, cinsiyet ayrımcılığı-türcülük sorununun mikrokozmosdaki görüntüsünden başka bir şey değil: birbirine dolanmış kökler toprağa çıkartılmadıkça  ikisini de anlayamaz ya da çözemeyiz.


ABD’de her yüz kızdan biri biyolojik babası tarafından tecavüze uğruyor, bu oran üvey babalar ya da annelerin erkek arkadaşlar söz konusu olduğunda  çok daha yüksek. Her dört kızdan biri 18 yaşına gelmeden cinsel olarak taciz ediliyor, bunu yapanlar çoğu kez aile üyeleri ya da ailenin arkadaşları. Popüler kafa yapısında et ve erkek cinsel organı birbiriyle yakından ilişkilidir. Bazıları mastürbasyona “eti dövmek “ diyor hatta. Dahası; et, istismar sürecinin sonucudur. Sürecin her bir safhasında, gebe bırakmadan öldürülme anına dek hayvanların bedenleri de onların rızası olmaksızın manipüle ediliyor. Bu yüzden bir kız evlat eti reddettiğinde aslında menüden  daha fazlasına “hayır” diyordur.


Eylem Halinde Bir Ekofeminizm


Genç bir kadın yol kenarında bir tavuk bulup onu barınağımıza getiriyor.  Sanki çok sıradan görünüyor ama, aslında önemli bir sırrı var onun. Sabah güneşinde gözlerini kısarak vegan olduğu ânı hatırlıyor:” 7.sınıf. Yemek masası. Babam çatalını ete batırıyor ve bir yandan “möö” diyor. Benim için bu yetti”.


New Orleans Üniversitesi’ndeyim, kadın çalışmaları ile ilgili bir sınıfta feminizm ve hayvan özgürlüğü arasındaki bağlardan söz ediyorum . Bazı fakülte üyeleri de oradalar, cinsiyet ve türle ilgili  sosyal inşalar üzerine teorilerimi dinliyor ve görünen o ki bundan keyif alıyorlar. Ansızın teorik spekülasyonları bir kenara koyarak sütten söz etmeye başlıyorum.” Düşünebiliyor musunuz”, diye soruyorum,” bebeğiniz olsa ve yavrunuzu birisi sizden alsa… sırf sizin sütünüzü içebilmek için?”. Bir çok kadın bilinçsizce benim içgüdüsel tepkimi tekrar ediyor, kollarını gayri ihtiyari göğüslerinin üzerinde kavuşturuyor. Dixie’de olduğumuz için köle kadınların aslında başkalarının çocuklarını emzirmeye zorlandığını hatırlatıyorum herkese. Hepimiz bir anlığına sessiz kalıyoruz, göğüslerimizi koruyoruz, söylenenleri düşünüyoruz o an. Sınıftan sonra fakülte üyelerinden biri yanımdan geçerken, “ buraya kadar” diyor, “süt ürünleri kullanmayı bırakıyorum”.


Feministler ve hayvan özgürlüğü aktivistleri arasındaki ittifak çok gecikti. Hayvan haklarını savunanlar kadın özgürlüğü için mücadele eden kuruluş ve bireylerle ciddi ve net koalisyonlar kurmak zorunda.
Süt ortak proje olmaya en yakın aday. İnekler bedenleri buzağıları için süt üretsin diye zorla ve tekrar tekrar gebe bırakılıyor. İnsanlar bu sütü ve buzağıları süt (ve dana) endüstrisi kâr elde etsin diye  annelerden çalıyor. İnekler meme iltihabı gibi fiziksel hastalıklar nedeniyle, ayrıca yavrularının ve özgürlüklerinin onlardan alındığı için duygusal stresler nedeniyle büyük acı çekiyorlar. Bu arada süt  ürünleri kızlarda regl  ve kadınlarda göğüs kanseri sorunlarıyla da  ilgilidir. Bu yüzden ineklerin meme bezleri kadınların meme bezlerine zarar veren bir ürün üretmek için sömürülmektedir.


Yumurta da bir diğer seçenek. Burada da dişi hayvanlar, üretim sistemlerinden kâr elde etmek adına sömürülüyor ve akla hayale gelmeyecek şekillerde acı çekiyor. Ve burada da ürünler kadın bedenlerinin aynı bölümlerine zarar veriyor. Son araştırmalar yumurta tüketiminin yumurta kanseriyle bağlantısı olduğunu ortaya koyuyor.
Hangi konuyu seçersek seçelim, gayretlerimizin bir varsayım olarak kalmamasını ve gerçek olmasını sağlamalıyız. Kuramsal ekofeminizm terimsel bir çelişkidir. Bizleri dünyadan, öteki hayvanlardan ve kendimizden  koparan çatlakları iyileştirmek istiyorsak o zaman bunu bütün benliklerimizle yapmalıyız.


Bu senenin başlarında, Eastern Shore Barınağı’nda “Martı” adını verdiğimiz dişi ve genç bir Muscovy ördeği insanlar tarafından agresif olması öğretilmiş ve barınağa yeni gelmiş bir horoz  barınaktaki yaşlı horozlardan birisinin tüylerini yolmaya başlayınca onunla kavgaya tutuştu, horozların yanına giderek sırayla bütün horozlara bir şeyler söyledi ve kendi bedenini kurbanı korumak için siper etti, saldırgan horoza sürekli yüksek sesle itiraz etti. Bizim de kendi türümüzün yaptığı zararı telafi etme konusunda en azından “Martı” kadar cesur ve şefkatli olmamız gerekiyor. Eğer küçük “Martı” kendi vücudunu öne sürebiliyorsa bizde de en azından onu takip edebilecek bir istek olmalı.


Çeviri. Cem

Onların Bedenleri, Bizim Benliklerimiz: Türcülük ve Cinsiyet Ayrımcılığının Ötesine Geçmek - Pattrice Jones

kaynak: http://hayvanozgurlugucevirileri.com/2012/10/20/onlarin-bedenleri-bizim-benliklerimiz-turculuk-ve-cinsiyet-ayrimciliginin-otelerine-gecmek/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder